Herkese merhaba 😃🌞☀️
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ayı neredeyse yarıladık ve nasıl geçtiğini anlamadım. Bu hafta seminer için şehir dışına çıkacağım, 1 hafta 10 gün içerisinde seminer için kalıp geri döneceğim. Umarım seminer günleri hızlı ve güzel geçer. Çünkü o kadar alışmışım ki Giresun’da olmaya ve Giresun havasına, başka şehire gidince hem zaman geçmiyormuş gibi hemde havası, suyu her şeyi beni boğuyormuş gibi geliyor. Nedenini inanın bilmiyorum. 🤷♀️😂
Kitabımıza gelince akıcı bir dil var. Konu olarak da ilgi çekici. Tek sorun uzun paragrafların uzun olması ve konunun fazla detaylarla verilmesi. Onun haricinde her şeyi çok beğendim. Ana karakterimiz Fanny, Bertram ailesinin yanında ve bu ailenin kır evlerinde büyümüş. İlgi görmeden, sevgi alamadan büyümüş bir kız ve içine kapanıktır. Ahlaki yetkinliği sayesinde kendisini sonunda bu aileye kabul ettirir ama Fanny’nün hayatı hep mücadele ile geçtiği için mücadeleyle de geçmeye devam eder. Kendi duygularıyla yüzleşirken, bir yandan çevre baskısına karşı koyar. Din ve dinsel görev bilinci tartışması başlatan bir kitap olmuş. Buna rağmen birçok şeyi düşündürüyor. Mesela; büyük şehir ya da küçük şehir fark etmeksizin nerde yaşarsak yaşayalım kendi hayatlarımız da ser verip sır vermeyiz ama başkalarının hayatlarına merakla didik didik araştırırız, karşımızdaki birey iyi ve doğru bir şey yapsa desteklemez, kıskanır, nasıl yaptı diye arkasından konuşur ama kötü, yanlış veya hata yaptığında elimizde kanıt olsun veya olmasın direk dedikodu, araştırma, direk sorma, ben kimseye demeyeceğim ama bir an önce hatalarını düzeltsin gibi gibi konuşuruz. Kitabı okurken bunları düşündüm, hep. Çuval iğnesini ilk kendimize sonra başkasına batırmalıyız. Çünkü kendimize yapılmasından hoşlanmadığımız bir şeyi başkasına neden yapıyoruz diye düşünmek adına iğneyi ilk kendimize batırmamız gerektiğine inanıyorum. Tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder