Herkese merhaba 😃🌞☀️
Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ana karakteri kendime benzettim, inadı nedeniyle. Ana karakter bir Londralı değil de bir Karadenizli sanırım diye düşündüm; tıpkı benim gibi Karadenizli diye. 😂 Anlatımı ve aklı çok beğendim. Londralı bir beyefendi olan Phileas Fogg, üyesi olduğu Reform-Kulüp’te gazetesini okurken seksen günde dünyayı dolaşmanın mümkün olduğunu öğrenir ve bunun üzerine bir araştırma yapar. Ayrıca bu araştırmasına ek olarak hesaplamalar da yapar. Bu olağanüstü yolculuk 19. yüzyılda sanayi devrimiyle gelen tren ve buharlı gemi gibi toplu taşıma araçlarının nasıl olduklarını anlamamızın ve dönemin insanları işe hayatlarını anlatmamızın yanı sıra bu gezi 1869 yılında açılan Süveyş Kanalı sayesinde yapılabilmekte olduğunu fark ediyoruz.
Kulüp arkadaşlarıyla bu yolculuğu seksen gün içinde tamamlayacağına dair bahse tutuşan Fogg, aynı gün uşağı Passepartout’yla birlikte Londra’dan ayrılır. Kimse ona inanmaz. Bu meydan okumayla başlayan bin bir türlü maceraya, bir polis soruşturmasıyla, bir de aşk hikâyesi eklenir. Ve geziyi kaybetmeye on dakika kala herkesi şaşırtarak kazanır. Yayımlandığı 1972 yılından beri popülaritesinden hiçbir şey yitirmeyen Seksen Günde Dünya Gezisi yazarın en sevilen yapıtlarından biri olduğu hem yetişkinler için basımı hem çocuklar için basımı hemde yıllar içinde birçok yayınevinden basımı ile anlıyoruz. Verne’in ulaşım olanaklarının gelişmesiyle “küçülen” dünyasına, artık elektronik çağa adım atmış ve geleneksel medyanın yerini yeni medyaya bırakmasıyla bir “küresel köy”e dönüştüğünü de kitabı okunurken fark ettim. Keyifli okumalar. Tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder